Son zamanlarda bir de bu eksikti denecek türden bir olay aslında. Kedi
köpeklere karşı çocukluğumdan beri bir sevgim vardır. Çocukluğumda evimizde
köpek beslediğimiz dönemler bile olmuştu. Hayvan sevgisinin, çocuklara çok
küçük yaşlarda aşılamak gerektiğini savunanlardanım. Hayvan sevgisi olan
bireylerin kesinlikle daha fazla merhamet duygusu taşıdığını düşünüyorum. Belki
saçma bir düşünce olabilir. Ama ben böyle olduğu kanısındayım. En ufak bir
karıncayı bile incitmekten, ezmekten çekinen bir insan, başka bir canlıya hele
ki kendi ırkından olan bir canlıya bile isteye zarar vermeyi düşünemez
kanısındayım.
O yüzden Derin’in de hayvanları sevmesini ve korumasını çok istiyorum.
Evimizde hayvan beslemeyi çok isterdim ancak evimiz buna uygun değil, belki
ileride buna uygun bir evimiz olursa bu hayali gerçekleştirebiliriz. Derin
şimdilik hayvanlara karşı çok ilgili umarım ileri de bu şekilde devam eder.
Gelelim esas konuya; geçen Cuma (21.11.2014) Katip Çelebi Üniversitesi
Yeşilyurt Devlet Hastanesine ablamla beraber Ananemi görmeye gitmiştim. Acil
servisin önüne arabayı park ettik. Arka koltuktan bir şey almak için eğilip
kapıyı kapattığım sırada birden “miiivaauw” şeklinde bir viyaklamayla kedinin
tekini ayağıma sarıp sarmalandı. Ne oluyor demeye kalmadan kediyi ayağımdan
fırlatıp bir çığlıkta ben attım. O an şaşkınlıkla ne olduğunu anlayamadan hastanenin
bahçesinden içeri girdik. Ayağımda hafif bir yanma hissettim. Meğer kedicik o
sırada ayağımı tırmalamış. Zaten hastanede olduğumuz için endişe edilecek bir
durum yok diye düşünüp, hemşireden tentürdiyot benzeri bir şey istedim. Ancak
bana kedi ısırığının kuduza neden olabileceği için Kuduz Tedavi Merkezine gidip
aşı olmamı söyledi. Minicik bir kedi tırmığının bu kadar büyütülmemesi
gerektiğini düşünsem de, sonrasında oluşabilecek kötü bir olaya neden olmamak
için hemen aşı olayım diye düşündüm.
Ama bu işin bu kadar stresli ve zor olacağını bilseydim baştan hiç
girişmezdim. Ne saçma ki, hastanenin bahçesinde başıma bir olay geliyor ama hastanenin
acil servisi müdahale etmiyor. Eğer mesai saatinden sonra olsaymış acil servis
ilk doz aşıyı yaparmış. İlla ki kuduz tedavi merkezine gitmek gerekiyormuş. Böyle
saçma bir sağlık uygulaması anca bizim ülkemizde olur. Hastanenin bahçesinde
başına bir iş geliyor ve prosedür böyle diyip kimse müdahale etmiyor. Neyse kuduz aşımızı olmak için ablamla gideceğimiz
yerin tarifini aldık ve yola koyulduk. İzmir gibi Türkiye’nin 3. Büyükşehri olan
bir semtin, kuduz tedavi merkezi diye hizmet verdikleri sağlık kuruluşu
insanlar gidemesin, bulamasın diye özenle seçilmiş bir yere konumlandırılmış. Başınıza
zaten acil bir durum gelmiş, (ki benim başıma gelen bu kadar acil olmasa da) bir
de üstüne gideceğiniz yeri navigasyonla bile bulamıyorsunuz. Sora sora Bağdat
bile bulunur sözünün ilk kez aksini yaşadım. İzmir’i bilenler İkiçeşmelik
semtini duymuşlardır. Kuduz tedavi merkezi buradaymış!
İkiçeşmeliğin dar sokaklarında araba kullanmak zaten bir ölüm, bir de her
köşe başında durup adres soruyoruz. İnsanlar Amerika’yı yeniden keşfediyormuşuz
gibi yüzümüze bakıyorlar. Allah Allah kimse bilmiyor nasıl olur diye
düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Aynı sokaklarda 45 dk. dönüp durduktan sonra
tesadüfen gideceğimiz yeri buluyoruz. Koskoca Sağlık Bakanlığı, İl Sağlık
Müdürlüğü, Belediye ve yetkili her kimse bir tane yol gösterir tabela koyma
gereksinimde bile bulunmamış. Arada kalmış eski köhne bir binayı İkiçeşmelik
Sağlık Ocağı yapıp, içindeki iki odayı da Kuduz Tedavi Merkezi diye
adlandırmışlar. 1 doktor 2 hemşire ile hizmet veriyor. Ulaşımı hem çalışanlar
için hem de hastalar için oldukça zor. Hele bir de Allah korusun çocuğunuzla gelmek durumunda kalırsanız çok daha
zor. Arabanız yoksa toplu ulaşım ile gelmek için otobüs ya da metroyu kulanıp
caddeden içeriye baya bir yürümeniz gerekecek.
Aslında bu kadar şikayet etmemin sebebi kuduz aşısının 5 doz yapılması. İlkinden
3 gün sonra 2. Doz, 7 gün sonra 3. Doz, 14 gün sonra 4. Doz ve 28 gün sonra 5. Doz
yapılıyor. Bunun için size takip kartı veriyorlar. Yani bir kere gidip
kurtulamıyorsunuz. Eğer planlanan günlerde gitmezseniz sağlık görevlileri
uyarıp gelmeniz için ikazda bulunuyorlar.
Eğer saldırısına uğradığınız hayvanı kedi, köpek vs.. ne ise 15 gün boyunca
takip etme şansınız var ise kuduz aşısı olmasanız da olur. Ancak takip
edemiyorsanız mutlaka aşı öneriliyor. Çünkü hayvanda kuduz mikrobu var ise 15
gün içinde ölürmüş. Bu sebeple evcil bir hayvan ise ya da takibini
yapabildiğiniz bir hayvan ise içiniz rahat olsun. Ancak sokak hayvanları için
bu takibi sağlayabilmek pek mümkün olmadığı için uzmanlar da olmanızı
öneriyorlar.
Bir de ben kedinin tırmaladığı yeri kolonyalı pamuk ile silmiştim. Doğrusu sabunlu
su ile temizlemekmiş. Umarım kimsenin başına gelip tecrübe edeceği bir durum
olmaz. Ola ki başınıza gelirse de yaşayacaklarınız için önceden bir deneyim olsun…
Kuduz ve Kuduz Aşısı
Tanım :
İnsanlara özellikle hayvan ısırıkları ile bulaşan ve
aşı ile korunabilen ancak hastalık tablosu ortaya çıktıktan sonra tedavisi
olmayan ve hemen daima ölümle sonlanan bir hastalıktır ve tarih boyunca en çok
korkulan hastalıklardan biri olmuştur. Kuduz, dünyanın bir çok bölgesinde
insanlar için tehlike olmaya devam etmektedir. Kuduz esas olarak hayvanların
hastalığıdır.
Etken :
Kuduz hastalığının etkeni Rhabdoviridae ailesinden
Rabies virustur. Güneş ışığı ve deterjanlar ile ölür. Ancak karanlıkta, uygun
ortam bulduğu zaman vücut dışında da canlı kalabileceği ve herhangi bir ısırık
hikayesi olmadan da bulaşabileceği bilinmektedir.
Epidemiyoloji :
Hastalık tüm dünyada yaygın olarak görülmektedir.
Ancak bazı ada ülkelerinden tamamen eradike edilmiştir. Diğer gelişmiş dünya
ülkelerinde sıklıkla rastlanılan vahşi hayvan kuduzudur. Kuduz virusunun en
önemli bulaşma yolu enfekte hayvan tarafından ısırılmadır. Bunun dışında
hayvanların salyasının açık yaralara ya da konjuktiva gibi vücut bölgelerine
teması ile de bulaşabilir. Her yıl yaklaşık 80 ülkeden kuduz nedeniyle 40 000
den fazla ölüm bildirilmekte ve 4 milyon kişi şüpheli ısırık nedeniyle tedavi
görmektedir. Kedi ve köpekler dışında ayrıca tilki, kokarca, rakun, yarasa,
çakal, kurt, maymun gibi tüm vahşi memeliler kuduz reservuarı olabilir ve
hastalığı bulaştırabilirler.
Klinik :
Hastalığın kuluçka süresi 4 gün ile birkaç yıl
arasında değişmektedir. Ancak vakaların %95'inde bu süre bir yıldan daha azdır
ve ortalama olarak 20-90 gündür. Kuluçka süresi, ısırık yerinin beyine
yakınlığı, ısırığın sayısı, derinliği, ısırık yerinin sinir uçlarından
zenginliği, hastanın çocuk olup olmadığı ve vücuda giren virus miktarı ile
ilgilidir. İnsanlarda başlangıç semptomları genellikle çok tipik değildir ve
iştahsızlık, kırgınlık, yorgunluk, ateş görülür. Hastaların yaklaşık yarısında
ısırık bölgesinde ağrı ve duyu kaybı görülür. Daha sonra huzursuzluk, aşırı
korku hali, saldırganlık, uykusuzluk, psikiyatrik bozukluklar ve depresyon
görülebilir. Nörolojik semptomlar ise, sara krizleri, tuhaf davranışlar, ense
sertliği, hızlı ve sık nefes alıp verme, salya artımı ve felçler olarak ortaya
çıkar. Hiperaktif ataklar kendiliğinden ya da görsel ve işitsel bir uyarı
sonucu ortaya çıkabilmektedir. Işık gibi görsel uyarıların atakları
başlatabilmesi kişilerde fotofobi (ışıktan korkma) gelişmesine neden
olmaktadır. Su içme teşebbüsü sırasında boğaz kaslarının kasılması nedeniyle
kişide tıkanma, boğulma hissi ortaya çıkmakta ve bu nedenle hastalarda
hidrofobi (sudan korkma) gelişmektedir. Ataklar arasındaki dönemde hasta
genellikle kendindedir ve bilinci yerindedir. Nörolojik belirtilerin
gelişmesinden 4 -10 gün sonra koma hali gelişir ve sonunda hasta yaşamını
kaybeder.
Tanı :
Hastalığın tanısı hikayedeki hayvan teması ve klinik
bulgulara dayanılarak konur.
Tedavi :
Hastalığın kendine özgü bir tedavisi yoktur, esas olan
hastalıktan aşı ile korunmadır.
Korunma :
Kuduz, belirtileri başladıktan sonra % 100 ölüme neden
olan bir hastalıktır. Bu nedenle kuduz, korunmanın çok önemli olduğu bir
infeksiyon hastalığıdır. Kuduz hastalığının hayvanlardan bulaşan bir hastalık
olması nedeniyle korunmanın temel mantığı, kuduzun öncelikle evcil olanlar
olmak üzere hayvanlarda kontrolu, dolayısıyla virusun insanlara geçme
olasılığını azaltmadır. Kuduza karşı mücadele Louis PASTEUR’un 1885 yılında kuduz bir köpek tarafından ısırılan
bir çocuğun hayatını, aşı ile kurtarması ile başlamıştır. Bugün kuduz aşıları
çok yüksek teknoloji ile hücre kültürlerinden üretilen aşılardır ve son derece
etkin ve güvenlidir.
- Temas sonrası ve tedavi amaçlı korunmanın üç
basamağı vardır;
- Isırılan yerdeki yara bakımı,
- Kuduz İmmunglobulini (HRIG) ya da at kaynaklı
Kuduz Serumu (ERIG) ile pasif bağışıklama,
- Aşı ile aktif bağışıklama.
Şüpheli bir hayvan tarafından ısırılan kişinin yarası
sabunlu ya da deterjanlı su ile bolca yıkanmalıdır. Çok basit gibi görülen bu
uygulamanın özellikle yüzeyel yaralarda riski %90 oranında azalttığı
saptanmıştır. Yaraya bir antiseptik (%40-70 lik alkol, iyodin v.b) uygulanmalıdır.
Kuduz dışındaki infeksiyonları engellemek için antibiyotik uygulanmalıdır.
Ayrıca yaralının tetanoz aşısı durumu da kontrol edilmeli gerekli ise tetanoz
aşısı da yapılmalıdır.
Aşılama :
İnsanlarda kuduza karşı bağışıklamanın iki amacı
vardır.
- Kuduz bulaşma riskine açık olan kişileri bulaşma
olmadan korumak
- Kuduz şüpheli bir temas olduğunda hastalık
gelişimini engellemek
Aşılama Şeması D.S.Ö nün önerdiği bulaşma sonrası
aşılama şemasına göre 0., 3., 7., 14., ve 28. günlerde 5 doz olmak üzere
intramuskuler yoldan ve mutlaka deltoid adaleden bebeklerde ise uyluğun
anterolateral kısmından yapılmalıdır.
Kuduz serumu
uygulamaları görmek için tıklayınız.
Yorumlar
Yorum Gönder