Sayın Ertuğrul Köroğlu’nun yazısından Alıntıdır. Bilişsel psikolojiler ve bilişsel davranışçı psikoterapiler daha çok düşünce içeriğinin değişmesiyle ilgilenirler. Bilişsel (düşünsel) ve duygusal etkileşim üzerinde odaklanırlar ve insanların yaşadıkları duyguların nedenleri üzerinde dururlar. İlkeleri şunlardır: • İnsanların duygularının en önemli belirleyicisi biliş, diğer bir deyişle düşüncedir. Yalın bir deyişle “Ne düşünüyorsak onu hissederiz”. Bizim, kendimizi, iyi ya da kötü hissetmemizi belirleyen, olaylar ya da diğer insanlar değildir; biz öyle düşündüğümüz için öyle hissederiz. Dünyayı, olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görürüz ya da nasıl görmeye koşullanmışsak ya da koşullandırılmışsak öyle görürüz. Dolayısıyla, hiçbir durum, genel geçer bir biçimde, “gerçeklik” ya da “gerçeklik değil” diye nitelendirilemez. Bu, söz konusu durumla ilgili olarak ne düşündüğümüze bağlıdır. Kendi gerçekliğimizi kendimiz yaratırız. Diğer bir deyişle, “İnsanlar gördüklerine inanmazlar,
Anneler ve Çocuklara Dair