Ana içeriğe atla

İLK DÜŞME, İLK ACİL SERVİS

21.10.2014 21:30
         Hani derler ya en çok anneyle babanın nazarı değer diye…
         Sanırım öyle bir olay yaşadık. Bu aşağıdaki resimleri çekerken öyle mutluydu ki kuzucuğum, belki de istemeden ben nazar değdirdim. Düşünüyorum da insan gözünden sakındığı yavrusuna nasıl nazar değirmiş olabilir ki? Bu da ayrı bir soru.


            Sıradan bir salı akşamı, akşam yemeğinden sonra her zaman ki Derin’le oynayıp kuduruyorduk. Öyle güzel, öyle içten kahkahalar atıp bizi de daha çok neşelendiriyordu. Biz “ ayy maşallah ne güzel gülüyor” derken bize Ceee-eee oyunu yapmak için koltukla duvarına arasına girdi ve birden dengesini kaybedip yere düştü. Ama bu sırada düşmemek için kendini kurtarmaya çalışırken ayağı ters döndü sanırım.
Bu saniyelik olayı anlatmak benim için dakikalar alsa da bir anda gözümüzün önünde düşüverdi. Ve biz öylece bakakaldık. Sıradan bir düşme diye düşündük önce ama Derin her düşme de kolay kolay ağlayan bir çocuk değildir. Canı

acımadıktan sonra ağlamazdı. İlgisini başka yöne çekmeye çalışsak da canı acıdığı kesindi. Dikkatini dağıtmak için kucağımızdan yere koyduğumuzda yürüyemediğini fark ettik. "Aaa acııı kuca" diye oda kucağa gelmek istediğini söylüyordu. O an eşimle göz göze geldik ve hemen hastaneye gidelim dedik. Görünürde şişkinlik, kızarıklık ve morarma yoktu ama içimiz rahat etmedi. Elimizde buz aküsüyle birlikte Dokuz Eylül Üniversite Hastanesi Çocuk Acilin yolunu tuttuk. Hem eve yakınlığı, hem de çocuk hastanesinin olması sebebiyle diğer alternatifleri düşünmeden gittik.
            İçeri girer girmez sekreterlik de hasta girişini kayıt aşamasını atlattıktan sonra ilk gözlem odasına aldılar. Asistan olduğundan bile şüphe duyduğum ( muhtemelen daha intörn) doktorun yanına gidip durumu izah ettim. Söyle bir bakıp gözüyle muayene etti ve bizi röntgene yönlendirdi. Tabi bu sırada Derin feryat figan ağlamaklı. Röntgen için radyoloji bölümüne gittiğimizde yine bir kayıt aşamasından geçtik. Kapının önünde bekleyen 3-4 kişi var. Derin dışındakilerin hepsi yetişkindi. Bebek, çocuk ve yaşlıların önceliği olduğundan içeride ki hasta çıkınca bizim gireceğimizi zannederek kapıya yöneldim. Ancak sekreter sıradaki hastanın başkası olduğunu söyleyerek bizi engelleyip diğer kişiyi röntgen odasına aldı.  Bende “Bebeklerin önceliği olduğunu ve çocuğun zaten ağladığını söyledim.” Sekreterin cevabı ise “o da acil”di. Tamam, acil olabilir ama en azında orda oturup bekleyebilecek kadar kötü durumda değildi.  Zaten stresim tavan yaptığından daha fazla konuyu uzatmak istemedim. Ama yapılan tavır hiç hoş değildi. Röntgen çekilmek belki de hastane de başınıza gelebilecek en acısız ve basit bir olay olmasına rağmen Derin gecenin sessizliğinde ağlamasıyla hastaneyi inletti. Neyse biz tekrar acil servise döndüğümüzde filmin sonucu çıkmıştı.
Doktor korkulacak bir şey olmadığını, kırık, çıkık ya da çatlak olmadığını söyledi. Herhangi bir ilaç vermeden gece boyunca buz uygulamasına (5 dk. buz 3dk. bekle) devam etmemiz gerektiğini  “2 gün içinde geçmezse tekrar gelin” deyip bizi gönderdi.
            İçim rahat etmedi hemen Derin’in doktorunu arayıp, durumu anlattım. Doktorumuz “ortopedist gördü mü?” diye sordu. Görmediğini söyleyince “mutlaka bir ortopedistin görüp değerlendirmesi gerektiğini, saat geç olduğu içinde yarına kadar bekleyebileceğimizi” söyledi.  Bunun üzerine zaten canı acıdığı ve uykusu geldiği için iyice huysuzlaşan Derin bir de hastane ortamının gerginliği daha da ürküttüğü için bizde eve döndük. O geceyi elimizde buz aküsüyle geçirdik. Neyse ki şişme, morarma kızarma olmadı.
Ertesi gün sabah uyandığında ilk birkaç adımdan sonra yine sendelemeye başlayıp “acıyo” diyince vakit kaybetmeden Babamızı arayıp, doktor halamızın ayarladığı Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesindeki çocuk ortopedistin yolunu tuttuk.  Ancak muayene olacağını anlayınca Derin yine kızılca kıyameti kopardı. Doktorun tek istediği çıplak ayakla yürümesiydi ancak bulunduğu hastane ortamı, yabancı kişiler vs. Derin’i fazlasıyla tedirgin etti. Bir önceki gece çekilen röntgen filmi hastaneden isteyip almayı unutmuş olmam nedeniyle yeniden röntgen çekilmesini istedi Doktor.
  Bu sefer kalçadan aşağı ve 2 ayağın röntgeni çekilecekti. Yine bir röntgen krizi, Derin ağlar biz ağlar. 4 kişi (ben, babası, babaannesi ve röntgen görevlisi) bir çocuğu tutamadık. Belki de bir sağlık kurumunda en basit en acısız olaydır röntgen filminin çekilmesi. Ancak bunu 19 aylık bir bebeğe anlatmak ne kadar mümkün olabilirdi ki? Bu arada kamu hastanelerinde, çocuk hastanesi olsa dahi zerre kadar bir ayrıcalık yok. Burada çalışan görevlilerin her gün yaşadığı bu sıradan olay karşısında bizi el üstünde tutup pohpohlamalarını tabi ki beklemiyordum ama en azından 19 aylık avaz avaz ağlayan, korkan bir çocuğun röntgen filmi çekilmesi esnasında daha kibar davranabilinirdi diye düşünüyorum. Onun her gün yaşadığı bu olay bizim en kıymetli varlığımızın ilk kez başına gelen bir durum ve  “hadi arkada daha bir sürü bekleyen var, bir çocuğu tutamadınız, pozisyonu bozmayın” gibi bir serzenişte bulunmak da niyedir? Zaten ben çok mu meraklıyım orda saatlerce kalmaya? Ben de istiyorum bir an evvel ordan çıkıyım da çocuğumu sakinleştireyim. Ama senin aceleci tavrın yüzünden film yanlış mı çekilsin vs.. sonra tekrar  aynı şey için kim uğraşacak?
Velhasıl kan ter içinde çekilen filmin ardından sonucu için doktorun yanına gittik.  Sonuç; kırık, çıkık, çatlak, yoktu. Bir gece önce de aynı cevabı almıştık aslında Dokuz Eylül Üniversitesi Çocuk Hastanesinin Acil Servisi’nde ancak şimdi bir ortopedistin gözünden daha emin olduk. Yumuşak doku zedelenmesi olmuş, düşme sırasında oluşan burkulmadan kemik esnemiş ve bu yüzden topuk çevresinde özellikle adım atınca basınç birlikte ağrı hissediyormuş.
İlaç olarak; kucak istirahati ;) verdi.
Kulağa çok hoş gözüküyor aslında. Alçı, bandaj ve yüzeyden uygulanan ilaçlar yerine “2 hafta boyunca daha az yürütün. Mümkün olduğunca park, bahçe vs gibi alanlarda bulunmayın. 1 hafta kadar daha sendeleyerek yürümeye devam edecektir. Bu yüzden yürüyüşüne takılmayın sizi de çocuğu da yıpratır, endişelenmeyin eğer 2 hafta içinde düzelmez ise tekrar görüşürüz” diyerek bizi mutlu mesut gönderdi.
             (yaşadığı stresten bitkin düşmüş Derin hali )

Ancak Derin gibi sıkıntılı bir bebeği normalde bile sevmek için kucağımıza alamazken kucak da tutmak ilerleyen günlerde bizim için hiç de kolay olmayacaktır. Ancak bunu da bin şükür.  Kötüsünü düşünmek bile istemiyorum.  Hastane de geçirdiğimiz 1,5 günün sonunda gördüklerimiz karşısında bizim başımıza gelen bu üzücü olayın hiçbir önemi yoktu asında. Başkalarının çektiği sıkıntıları görünce insan haline daha bin kez daha şükrediyor. Allah kimseye dermansız dert vermesin ve tüm çocuklarımızı kötülüklerden, kazalardan belalardan korusun.  
Sonuçta ilk acil servis deneyimimizi bu şekilde atlattık. Bunlar yaşanacak şeyler tabi ki, ancak yine de Allah bir daha göstermesin. Fakat şimdi sakin kafayla düşününce İzmir gibi Türkiye’nin sözde 3.büyük şehirde çocuklar için sağlık imkanları ne kadar yeterli acaba? Üniversite hastanelerinin acil servisleri asistanlarla dolu, devlet hastaneleri çok kalabalık ve hasta triajın son kısmında değilse acil servis de yüzüne bakmıyorlar, özel hastaneler ne derece yeterli hep bir soru işareti,  hele ki doğumda yaşadığımız sıkıntılardan sonra. Zaten İzmir’de şöyle adam akıllı, köklü, güvenle gidebilinecek bir özel sağlık kuruluşu yok. Paran olsa da, olmasa da değişen bir şey yok yani! Allah düşürmesin de aratmasın da!!! O yüzden en iyisi hasta olmamak ;)
Sağlıklı günlere…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YAĞLI EKMEK KIZARTMASI

Haftasonu  kahvaltılarımızın vazgeçilmez tatlarından biri yağlı ekmek. Eğer evde önceki günden kalan bayat ekmek varsa değmeyin keyfimize. Çünkü taze ekmekle aynı tadı yakalamak mümkün değil. Ekmek ne kadar bayatsa tadı o kadar lezzetli oluyor. Eskiden annelerimiz bayat ekmeği değerlendirmek için, bunu ocakta demir tost makinelerinin içinde yapardı.  Geçen gün bayat ekmekle ilgili değişik yapılabilecek bir tarif ararken fark ettim ki, kimse yağlı ekmek kızartmasını paylaşmamış. Bende bilmeyen varsa yazayım dedim. Yapımı en kolay, tadı en keyifli kahvaltılıklardan biri. Malzemeler :

TUVALET EĞİTİMİ

Derin için tuvalet eğitiminde biraz geç kalmıştık. Yaşadığımız bir takım sıkıntılı süreçler benim konu da geri kalmama neden olmuştu. Bu yüzden ben sabır olarak kendimi yeteri kadar rahat hissetmiyordum hem de mevsimsel nedenler vs. kendimce hep bir bahanem ve endişem vardı. Aslında gözümde büyüyen tuvalet eğitimi meselesi uygulamada hiç de beni zorlamadı. Biz bu işi nasıl sancısız sıkıntısız tasasız anlattık bahsedeyim. Derin tam 3 yaşına gelmişti. Ve artık bu bez mevzusu kapanmalıydı. Nacizane fikrim öncelikle şunu söylemeliyim ki bu işe önce anne karar vermeli. Sonra çocuğun bu eğitime hazır olup olmadığına bakılmalı. Zaten ben karar verip de tuvalet eğitimine nerden başlamak gerekir diye araştırmaya başladığımda aslında Derin’in de hazır olduğunu fark ettim. Biz Derin’in abisi Sevgili Mert’ciğimde tuvalet eğitimi sırasında bazı sıkıntılar yaşamadık. İlk önceleri tuvalete oturmak istemiyor, hatta tuvaletten korkuyordu. Ben bu yüzden Derin 1 yaşına geldikten sonra ki

MEMEDEN KESME

Çok uzun zamandır fırsat bulamadığım için önemli bir konu başlığını yazmadığımı farkettim.  Memeden Kesme! Herkesin bu konuda iyi ya da kötü bir macerası vardır. Aslında bunu çok önceden yapmalıydım ama ne kendimde o gücü bulabildim ne de Derino’yu bu fikre hazırlayabildim. İçinde bulunduğumuz durum, yaşadığımız Zor Günler bu konuda beni engellemişti.